Giriş: Toplumsal Bağların Görünmez Bedelleri
Bir sosyolog olarak toplumun karmaşık örgüsüne baktığımda, her ilişkinin bir karşılığı, her davranışın bir anlamı olduğunu görüyorum. Ancak bazı ilkeler vardır ki, görünürde karşılıksızlık taşır — tıpkı “bedelsizlik ilkesi” gibi.
Bu ilke, hukukta ya da iktisatta “bir işlem karşılığında maddi bir bedel alınmaması” anlamına gelir. Fakat toplumsal düzlemde, bu ilke sadece ekonomik bir durumu değil, değerlerin, rollerin ve ilişkilerin görünmez dinamiklerini de açıklar.
Bir toplumun bedelsizlik anlayışı, onun ahlaki kodlarını, cinsiyet rollerini ve hatta iktidar ilişkilerini belirler. “Karşılıksız” görünen hiçbir şey bütünüyle bedelsiz değildir; çünkü sosyal dünyada her şey anlamla, statüyle, güçle veya duygusal bağlılıkla ödenir.
—
Bedelsizlik İlkesi Nedir?
Hukuk ve ekonomi alanında bedelsizlik ilkesi, bir işlemde taraflardan birinin diğerine herhangi bir maddi karşılık ödememesi anlamına gelir.
Örneğin, hibe, bağış veya yardım gibi eylemler bu kapsamda değerlendirilir. Kısacası, bir taraf verir; diğer taraf alır; arada parasal bir “bedel” bulunmaz.
Ama sosyolojiye geldiğimizde bu tanım çok daha derinleşir:
Toplumsal bağlamda “bedelsizlik” genellikle fedakârlık, karşılıksız sevgi, annelik, yardımlaşma veya dayanışma biçiminde karşımıza çıkar. Bu eylemler, görünüşte bedelsizdir; ama aslında sembolik, duygusal ve toplumsal ödüllerle doludur.
—
Toplumsal Normlar ve Görünmez Takaslar
Toplumda “karşılıksız” olarak tanımladığımız davranışlar, normatif sistemlerin içindedir.
Bir annenin çocuğuna sevgisi, bir komşunun yardımseverliği ya da bir yurttaşın gönüllü çalışması, “bedelsizlik” üzerinden anlam kazanır.
Ancak bu tür eylemler, toplumsal olarak saygı, statü, moral değer veya kolektif aidiyet gibi sembolik karşılıklar üretir.
Bu nedenle bedelsizlik, aslında karşılığın biçim değiştirmiş hâlidir.
Modern toplumlarda bile bu durum sürer:
– Gönüllü çalışmanın sonunda kişi toplumsal takdir kazanır.
– Kadınların ücretsiz ev içi emeği, aile içi “sevgi” veya “sorumluluk” diliyle meşrulaştırılır.
– Erkeklerin koruyucu davranışları, statü ve güç algısını pekiştirir.
Bu görünmez karşılıklılık, toplumun en derin normatif yapısını besler.
—
Cinsiyet Rolleri ve Bedelsizlik Miti
Toplumsal cinsiyet rolleri içinde “bedelsizlik ilkesi” farklı biçimlerde işler.
Erkekler genellikle yapısal işlevlerle özdeşleşir: üretim, koruma, düzen kurma, geçim sağlama gibi toplumsal roller “karşılıklı değişim” mantığına dayanır.
Kadınlar ise ilişkisel bağların taşıyıcısıdır: duygusal emek, bakım, anlayış ve duygusal süreklilik.
Burada dikkat çekici olan, kadın emeğinin genellikle “bedelsiz” olarak tanımlanmasıdır.
Bir anne çocuğuna bakarken, bir kadın eşine destek olurken veya bir çalışan ofiste duygusal ortamı yumuşatırken karşılık beklemezmiş gibi görünür.
Ama aslında bu davranışlar toplumsal istikrarın ve duygusal sürekliliğin görünmeyen ekonomisini oluşturur.
Toplumsal olarak kadınlardan beklenen “karşılıksız verme”, erkeklerden beklenen “görev ve sorumluluk bilinciyle verme” biçimindedir.
Böylece bedelsizlik ilkesi, cinsiyet rolleri üzerinden farklı ahlaki kodlara bürünür:
– Erkek için bedelsizlik, “onur” ve “görev bilinci”dir.
– Kadın için bedelsizlik, “sevgi” ve “fedakârlıktır.”
Her iki durumda da görünmez bir karşılık vardır: saygı, takdir, toplumsal kabul veya içsel tatmin.
—
Kültürel Pratikler ve Karşılıksızlığın Sınırları
Kültürel pratiklerde “karşılıksızlık” aslında bir denge mekanizmasıdır.
Toplum, “vermek” ve “almak” arasındaki dengeyi kültürel ritüellerle kurar:
– Düğünlerde hediyeleşme,
– Taziyelerde yemek verme,
– Komşuluk ilişkilerinde yardımlaşma,
– Bayramlarda paylaşma.
Bu eylemler, “bedelsizmiş gibi” görünür ama aslında karşılıklı güvenin inşasıdır.
Hiç kimse tamamen karşılıksız vermez; çünkü sosyal düzen, bu tür sembolik değişimlerle ayakta kalır.
Antropolog Marcel Mauss’un “Hediye” kuramında belirttiği gibi: “Her hediye, bir karşılık bekler.”
Sosyolojik anlamda, bedelsizlik ilkesi toplumun etik merkezini oluşturur: insanlar, görünürde karşılıksız verdiklerinde bile, sosyal bağların güçlenmesini bekler.
—
Toplum, Birey ve Görünmez Bedeller
Toplumun sürdürülebilirliği, tam da bu görünmez bedeller üzerine kurulur.
İlişkilerdeki karşılıksızlık, aslında güvenin, bağlılığın ve sorumluluğun yeniden üretimidir.
Bir baba çocuğuna karşılıksız destek olurken, aslında “iyi baba” kimliğini toplumsal olarak pekiştirir.
Bir kadın ev içi emeğini karşılık beklemeden sürdürürken, “iyi anne” veya “iyi eş” sıfatıyla kültürel onay kazanır.
Bu nedenle bedelsizlik ilkesi, bireyin kimliğini, toplumun ahlaki yapısını ve kültürel hiyerarşisini birlikte şekillendirir.
—
Düşündürmeye Açık Sorular
– Gerçekten karşılıksız bir davranış var mıdır, yoksa her eylem toplumsal bir takasın parçası mıdır?
– Kadınların “bedelsiz” emeği, modern toplumda hangi yeni biçimlere bürünüyor?
– Bedelsizlik, bir erdem mi yoksa toplumsal kontrol aracına dönüşmüş bir mit mi?
– Toplum, görünmez bedellerin farkına vardığında, dayanışma daha mı güçlü olur yoksa daha mı kırılgan?
—
Sonuç olarak:
“Bedelsizlik ilkesi ne demek?” sorusunun cevabı yalnızca hukuki değildir.
Toplumsal düzlemde bu ilke, bireylerin birbirine nasıl bağlandığını, güç ve cinsiyet ilişkilerinin nasıl sürdürüldüğünü, kültürel değerlerin nasıl yeniden üretildiğini anlatır.
Toplumun görünürde “karşılıksız” davranışları, aslında onun en derin ahlaki ekonomisini oluşturur.
Ve belki de asıl soru şudur: Gerçekten hiçbir şey bedelsiz olabilir mi?